1) Besin Zincirinde Enerji Akışı
2) Madde Döngüleri
3) Enerji Kaynakları ve Geri Dönüşüm
1) BESİN ZİNCİRİNDE ENERJİ AKIŞI
FOTOSENTEZ:
Bitkilerin
yeşil renkli kısımlarındaki hücrelerde kloroplastlar bulunur.
Kloroplast bitki hücresinde besin üretiminden sorumlu organeldir.
Klorofil ise kloroplastlar içerisinde yer alan yeşil renkli fotosentez
olayında önemli rol oynayan bir moleküldür. Bu organellerde topraktaki
su ile havadaki karbondioksit kullanılarak basit şeker (glikoz) ve
oksijenin oluşması sağlanır. Bu olay fotosentez olarak adlandırılır.
Fotosentez
olayı sadece bitkilerde görülmez. Algler ve fotosentez yapan
bakterilerde (siyonobakteriler) kendi besinini kendileri üretebilen
canlılardır. Üreticiler, fotosentez yaparak yeryüzündeki diğer tüm
canlıların besin ve enerji ihtiyaçlarını karşılar.
Güneş
panellerinde güneş enerjisinin elektrik enerjisine dönüşmesi gibi
bitkiler de fotosentez sırasında güneş ışığı yaprağın üzerine düşerek
yaprak hücrelerindeki kloroplastlarda bulunan klorofillere ulaşır.
Klorofiller bu ışığın enerjisini, yaşam etkinliklerini gerçekleştirmek
için kullanabileceği kimyasal enerjiye çevirir. Bu kimyasal enerjiyi
üreticiler glikoz elde etmekte kullanır.
Bitkilerin
fotosentez olayını gerçekleştirip gerçekleştirmediklerini anlamanın bir
yolu yapraklara iyot çözeltisi damlatmaktır. Çünkü iyot nişastanın
ayıracıdır ve nişastanın bulunduğu bölgeyi mavi mor renge boyar.
Fotosentez sonucu oluşan glikoz molekülleri birleştirilerek nişastaya
dönüşür ve bitkinin yapısında depolanır. Bu nedenle bitkilerde ışık alan
yapraklara iyot çözeltisi damlatılınca yaprakta mavi mor renk oluşur.
Işık,
fotosentez olayının vazgeçilmez unsurlarından biridir. Üreticiler,
bunun için sadece güneş ışığını kullanmazlar. Işık şiddetinin yeterli
olduğu yapay ışık kaynakları da fotosentezin gerçekleşmesini
sağlayabilir. Işık şiddeti arttıkça fotosentez hızı da artmaktadır.
Fotosentez en az yeşil ışıkta gerçekleşir. Çünkü bitkiler yeşil ışığın
çoğunu yansıtır.
FOTOSENTEZİN CANLILAR İÇİN ÖNEMİ:
Fotosentez
besin zincirinin ilk kaynağını oluşturur. Fotosentez yapan canlıların
ürettiği besinler yeryüzündeki tüm diğer canlıların beslenmesi için
kullanılır. Örneğin; buğday, pirinç, mısır gibi hububat grubundaki
kültür bitkileri, yaptıkları fotosentezle yeryüzündeki tüm insanların
yıllık besin tüketiminin yaklaşık %60’ını karşılar. Fotosentez besin
ihtiyacının karşılanmasının yanı sıra, hayatımızı her yönüyle etkileyen
birçok ürünün de üretimini sağlamaktadır.
Tekstilde
kullanılan pamuk; inşaatlarda, mobilyacılıkta, kağıt üretiminde
kullanılan kereste, sıvı yağlar, ilaç ham maddeleri ve baharatlar
fotosentezin bize kazandırdığı ürünlerden birkaçıdır. Ayrıca günümüzde
enerji üretmek için kullanılan doğal gaz, petrol ve kömür gibi fosil
yakıtların kaynağı geçmişte fotosentez yapan canlılar tarafından tutulan
güneş enerjisidir. Fosil yakıtlar yandığı zaman karbondioksit
oluşmaktadır. Eğer bu karbondioksitin tamamı atmosferde kalsaydı,
sıcaklık yükselir ve canlıların yaşamı tehlikeye girerdi. Özellikle
fosil yakıtların tüketimi, atmosferi her yönüyle olumsuz etkilemektedir.
Fotosentez olayında karbondioksitin kullanılması ise bu olumsuz etkinin
azalmasını sağlar. Ormanları oluşturan bitkiler de fotosentez yapar. Bu
süreç sonunda atmosferden karbondioksit alıp oksijen verir. Böylece
ormanlar fotosentez sonucu solunum için gerekli olan oksijeni de
oluşturur.
2) MADDE DÖNGÜLERİ
SOLUNUM:
Canlılar
yaşamlarını sürdürebilmek için enerjiye ihtiyaç duyarlar. Enerji ancak
besin maddelerinden elde edilir. Canlıların, besin maddelerinden oksijen
kullanarak veya oksijen kullanmadan enerji elde etmesine solunum
denir. Solunum, hücre içinde glikozun parçalanması ve bunun sonucunda
karbondioksit ve su ile birlikte enerjinin açığa çıkması olayıdır. Bazı
canlılar bu tepkimede oksijen kullanır. Oksijenli solunum mitokondrilerde gerçekleşir. Buna göre oksijenli solunumun denklemini aşağıdaki gibi ifade edebiliriz.
Yaşamsal
faaliyetlerimiz için gerekli olan enerji solunumda açığa çıkar. Açığa
çıkan bu enerji ATP (adenozin trifosfat) molekülünde saklanır. Bir ATP
molekülünde üç tane fosfat grubu vardır. Bu fosfat gruplarının
arasındaki bağların kırılmasıyla enerji açığa çıkar. Bu enerjiyi de
beslenirken, konuşurken, hareket ederken vb. kullanırız. Bitkiler ise
büyüme, besin maddelerini farklı organlara gönderme, ışığa yönelme gibi
faaliyetlerinde enerji kullanırlar.
Bazı
canlılar yaşamlarını sürdürebilmek için gerekli enerjiyi oksijen
kullanmadan sağlayabilir. Birçok bakteri, maya mantarları, bazı bir
hücreli canlılar oksijensiz solunum yapar. Hayvan hücreleri de gerekli olduğu zaman bir süre oksijensiz solunum yapabilir.
Günlük
hayatımızda oksijensiz solunum önemli bir yere sahiptir. Örneğin;
turşu, peynir, yoğurt ve soya sosu üretiminde, bazı bakteri ve
mantarların oksijensiz solunum yapmasından yararlanılmaktadır. İnsanlar
ve bazı hayvanlar, ağır bir çalışma veya egzersize maruz kaldıklarında
kas hücrelerine ulaşan oksijen yetersiz kalabilir. Bu durumda kas
hücreleri oksijensiz solunum yapar ve hücrelerde yorgunluk asidi
birikir. Bu da kaslarda bitkinlik ve yorgunluğa neden olur. Kas
hücrelerine yeterince oksijen geldiğinde bu hücreler yine oksijenli
solunum yapmaya devam ederler.
SOLUNUM
1) Tüm canlılarda görülür.
2) Her an gerçekleşir.
3) Besin ve oksijene ihtiyaç vardır.
4) Karbondioksit, su ve enerji üretilir.
5) Ökaryot hücrelerde mitokondride gerçekleşir.
6) Ağırlık azalmasına neden olur.
FOTOSENTEZ
1) Klorofil taşıyan canlılarda görülür.
2) Işıklı ortamda gerçekleşir.
3) Su, karbondioksit ve ışığa ihtiyaç vardır.
4) Besin ve oksijen üretilir.
5) Ökaryot hücrelerde kloroplastta gerçekleşir.
6) Ağırlık artmasına sebep olur.
ENERJİ PİRAMİDİ:
Bitkiler,
besin üretmek için güneş enerjisini kullanırlar. Ürettikleri besinin
bir kısmını kendileri tüketirler. Aynı zamanda diğer canlılar için besin
kaynağı olurlar. Örneğin;
Ot ----------> Çekirge ----------> Kurbağa ----------> Yılan
Yukarıdaki besin zincirinde görülen ot, çekirge tarafından besin olarak
tüketildiğinde yapısındaki enerji çekirgeye geçer. Çekirge, bu enerjinin
bir kısmını yaşamsal faaliyetleri için kullanır. Bir kısmını ise
çevreye atık madde olarak verir. Bu enerjinin sadece %10 luk kısmı
çekirgede depo edilir ve besin zincirinin bir üst basamağında bulunan
kurbağaya geçer. Kurbağa çekirgeyi yediğinde, çekirgenin yapısındaki
enerjinin %10 unu vücudunda depolar. Dolayısıyla besin zincirinin her
basamağında enerjinin küçük bir bölümü bir üst basamağa aktarılmış olur.
Üreticilerden tüketicilere doğru aktarılan enerji miktarını şematik
olarak gösterdiğimizde enerji piramidi ortaya çıkar.
Piramidin tepesine doğru gidildikçe daha az besin ve dolayısıyla daha az enerji aktarıldığı görülür.
Tüketici canlılar grubunda olduğu halde enerji piramidinde gösterilmeyen
canlı grupları ayrıştırıcılardır. Bunlar bazı bakteri ve mantarlardır.
Ayrıştırıcılar, canlı veya ölü organizmaların yapısındaki maddeleri daha
basit kimyasal maddelere dönüştürür. Ayrıştırıcılar tarafından ortaya
çıkarılan kimyasal maddeler üreticiler tarafından tekrar kullanılır. Bu
sayede üreticiler için gerekli maddeler doğada tükenmemiş olur. Doğada
yeniden dönüştürülebilen maddelerden bazıları su, karbon, azot ve
oksijendir.
SU DÖNGÜSÜ:
Su döngüsü, suyun devamlı olarak dünya yüzeyi ve hava arasında sıvı halden gaz hale ve gazdan sıvı hale dönüşmesi olayıdır.
Atmosferin yüksek
kesimlerinde bulunan su buharı soğuk hava ile karşılaşınca yoğunlaşarak
kar ve yağmur şeklinde yeryüzüne düşer. Karalara yağan yağışlar toprağı
nemlendirir. Ayrıca yeryüzüne düşen sular toprağa süzüldükten sonra
yeraltı sularını oluşturur. Bu sular yerin üst kısımlarındaki sularla
birleşerek deniz ve okyanuslara dökülürler. Fotosentez yapan bitkiler
kökleri ile topraktan su alır. Bu suyun bir kısmını terleme yoluyla
atmosfere geri verirler. Ayrıca hayvanlarda soluk alış-verişi ile su
buharı atmosfere ulaşır. Güneş ışınlarının etkisiyle deniz ve
okyanuslarda biriken su ısınır ve buharlaşarak tekrar atmosfere geçer.
Buhar halindeki su atmosferde yükselir. Atmosferde soğuk hava tabakası
ile karşılaşınca yoğunlaşarak tekrar sıvı haline dönüşür ve damlalar
halinde yeryüzüne geri döner.
KARBON VE OKSİJEN DÖNGÜSÜ:
KARBON DÖNGÜSÜ:
Karbon, canlıların yapısını oluşturan temel maddedir. Bunun kaynağı da
atmosferde ve sularda çözünmüş olan karbon dioksittir (CO2). Fotosentez olayında, havadaki CO2 yeşil bitkiler tarafından alınınca, CO2
'in karbonu fotosentez yapan canlılara geçer. Bitkilerden besinlerle
hayvanlara aktarılır. Bu arada besinlerin yıkılması sonucu oluşan CO2 tekrar atmosfere döner. Ayrıca bitki ve hayvanların ölüleri ve artıkları, ayrıştırıcılar tarafından parçalanarak CO2 oluşur. Oluşan bu CO2
tekrar atmosfere geçer. Bu arada bitki ve hayvan fosillerinin toprak
altında uzun süre kalmasıyla oluşan kömür, petrol gibi yakıtlar ve
kurumuş bitki dokuları yanınca oluşan CO2 de atmosfere karışır. Böylece karbon, canlı ve cansız çevre arasında devirsel olarak kullanılır.
OKSİJEN DÖNGÜSÜ: Oksijen döngüsü de CO2 döngüsüne çok benzer. Doğadaki oksijenin bir kısmı atmosferde serbest oksijen molekülleri (O2) hâlinde, bir kısmı da organik maddeler ve ayrıca CO2, H2O gibi bileşiklerin yapısında bulunur. Fotosentez yapan organizmalar, CO2 ve H2O kullanılıp organik maddeleri üretirken ortama serbest O2 verirler. Canlıların yaptıkları oksijenli solunumda, dışarıdan O2 alınır. Solunum sonunda dışarıya CO2 ve H2O verilir. Bir yandan da yanabilen maddelerin oksitlenmesiyle bu maddelerdeki ve havadan alınan O2 yine H2O ve CO2 hâlinde dışarı verilir.
Solunum ve yanma olayları sonucu oluşan CO2 ve H2O, fotosentetik canlılar tarafından yeniden alınır. Alınan CO2 ve H2O, organik maddeler ve O2 e dönüştürülür. Böylece döngü sürüp gider.
AZOT DÖNGÜSÜ:
Havada
en fazla bulunan gaz azot gazıdır. Azot öncelikli olarak protein ve
nükleik asitlerin yapısında bulunur. Bitki ve hayvanlar azot ihtiyacını
direkt havadan karşılayamazlar. Havadaki azot yıldırım ve şimşek gibi
hava olayları sırasında su ile birleşip toprağa bağlanır. Ayrıca
baklagillerin köklerinde yaşayan azot bağlayıcı bakteriler havanın
serbest azotunu toprağa bağlayabilir.
Bitkiler azotu topraktan, otçullar ise azotlu bitkilerden karşılar.
Etçiller de otçullar ile beslenerek azot ihtiyacını karşılar. Bitki ve
hayvanların artık ve cesetleri ayrıştırıcı bakteriler tarafından
çürütülür ve amonyağa dönüştürülür. Toprakta bulunan bazı bakteriler
amonyağı bitkilerin kullanabileceği azot tuzlarına dönüştürür. Bazı
bakteriler ise topraktaki fazla azotun havaya tekrar aktarımını sağlar.
3) ENERJİ KAYNAKLARI VE GERİ DÖNÜŞÜM
Enerji
kaynakları, herhangi bir yolla enerji üretilmesini sağlayan
kaynaklardır. Yenilenebilir ve yenilenemez enerji kaynakları olmak üzere
enerji kaynaklarımızı ikiye ayırabiliriz.
A) YENİLENEMEZ ENERJİ KAYNAKLARI:
Fosil
yakıtlar ve nükleer enerji elde edilen radyoaktif elementler
yenilenemez enerji kaynaklarıdır. Bu kaynakların oluşumu ve
kullanıldıklarında yenilenmeleri çok uzun sürede (milyonlarca yıl)
gerçekleştiği için yenilenemez enerji kaynakları olarak adlandırılırlar.
Fosil Yakıtlar: Doğal
gaz, kömür ve petrol fosil yakıtlardır. Fosil yakıtlar termik
santrallerde elektrik enerjisi üretmek için kullanıldığı gibi iş yerleri
ve evlerde ısınma amacıyla da kullanılır. Günümüzde elektrik üretiminde
dünyada en çok kömür kullanılmaktadır. Petrol ise dünyada en yaygın
kullanım alanı olan enerji kaynağıdır, sadece enerji üretmek için
kullanılmaz. Benzin, mazot, LPG (likit petrol gazı), plastik, naftalin,
boya, teflon ve günlük hayatta kullandığımız birçok şey petrolden
yapılır. Doğal gaz ise renksiz, kokusuz, gaz halindeki bir fosil
yakıttır.
Nükleer Enerji: Uranyum,
plütonyum gibi radyoaktif elementlerin çekirdeklerindeki proton ve
nötronları tutan enerjinin ortaya çıkarılması esasına dayanır. Dünyadaki
elektriğin %20 si nükleer santrallerde üretilir. Nükleer santraller
Dünyanı pek çok yerinde bulunmasının yanında atmosferin kirlenmesine
sebep olur. Nükleer enerji santrallerinde elektrik ucuzdur fakat
santralin maliyeti oldukça pahalıdır.
B) YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI:
Hidroelektrik,
rüzgar, jeotermal kaynaklar, güneş ve biyokütle yenilenebilir enerji
kaynaklarına örnektir. Bunların yenilenebilir olmaları, kullanıldıkları
halde tükenmemelerinden kaynaklanır.
Hidroelektrik Enerjisi: “Hidro”
Latincede su anlamına gelir. Hidroelektrik de suyun hareketinden
yararlanarak üretilen enerjidir. Nehirlere kurulan barajlar sayesinde
suyun hareketinden yararlanarak elektrik üretilir. Bu üretim şu şekilde
gerçekleşir: Akarsuyun önü kesilir ve bir baraj gölü oluşturulur.
Böylece suyun yüksekliği artırılarak potansiyel enerji kazanması
sağlanır. Suyun potansiyel enerjisinden yararlanarak elektrik üretilir.
Dünya enerjisinin % 20 si hidroelektrik santrallerde üretilir.
Rüzgar Enerjisi: Rüzgârın
hareket enerjisinden geçmişte yel değirmenleri ile yararlanılırdı,
günümüzde ise rüzgâr jeneratörleri ile elektrik enerjisi üretilmektedir.
Bir rüzgâr jeneratörü bir evin, okulun hatta bir köyün elektrik
enerjisini karşılayabilir.
Jeotermal Enerji: Latincede
“Jeo” yer, “termal” ısı anlamına gelir. Yeraltında magmada artan
sıcaklık ile yeraltı sıcak sularından ve buhardan yararlanılarak elde
edilir. Elektrik üretimi de jeotermal buharın gücü ile üretilebilir.
Eski çağlardan günümüze jeotermal enerjinin ilk kullanım alanı
kaplıcalardır. Jeotermal enerji ayrıca konutların ve seraların
ısıtılmasını, dokuma sanayisi, konservecilik gibi birçok alanda
yaralanılır. Jeotermal enerji kullanımı çevreye ve atmosfere atık madde
verilmesine sebep olmaz.
Güneş Enerjisi: Güneş
diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının da temelini oluşturur.
Dünyadaki hayatın temel enerji kaynağı da güneştir. Güneş pilleri ışık
enerjisini soğurarak elektrik enerjisine dönüştürür. Uzaya fırlatılan
uydular ihtiyaç duydukları elektrik enerjisini güneş panellerindeki
güneş pillerinden oluşturur. Güneş’in Dünya'ya gönderdiği bir günlük
enerji, tüm insanlığın bir gün boyunca ihtiyaç duyacağı enerjinin
neredeyse on bin katıdır.
Biyokütle ( Bitki ve Hayvan Atıkları) Enerjisi: Bitki
ve hayvan atıklarından yararlanılarak elde edilen enerjiye biyokütle
enerjisi denir. Çiftlik hayvanlarının dışkıları, ekinler, ölü ağaçlar,
odun parçaları, talaş vb. maddelerden elde edilir. Hayvan atıklarından
biyogaz ve bitkilerden elde edilen biyodizel bu yöntemin
uygulamalarından biridir. Peki, bu yöntemle nasıl enerji elde edilir?
Enerji elde edilecek atık maddeler güç santraline getirilir. Burada
santralin çukuruna boşaltılarak yakılır. Bu yanma sonucu ortaya çıkan
gazlar çeşitli işlemlerden geçirilerek elektrik enerjisi elde etmek için
kullanılır. Bir diğer yol ise; atık ve kalıntıları bekletme tankları
denilen özel ortamlarda çürümeye bırakmaktır. Bu tanklarda zamanla
çürüyen maddelerden metan gazı çıkar. Bu gaz toplanarak ısıtma amaçlı
kullanılır. Aynı yöntem hayvanların dışkılarında da kullanılır.
Kurulu Gücün Ana Enerji Kaynaklarına Göre Dağılımı (2009)
GERİ DÖNÜŞÜM:
Geri
dönüşüm, kullanım dışı kalan atıkların ham madde olarak kullanılıp
yeniden üretime katılmasıdır. Atıkları kimyasallar, plastikler,
metaller, cam ve kağıt olarak sınıflandırabiliriz. Bu atıkların içinde
değerlendirilebilir olanların ayrı ayrı toplanıp cinslerine göre
ayrılarak fiziksel, kimyasal veya biyolojik işlemlerle dönüştürülerek
yeniden kullanılır hale getirilmesi veya enerji elde etmek için
kullanılması şeklindeki faaliyetlerin tümü geri dönüşümdür.
Atıklarla
baş edebilmek için en iyi çözüm; öncelikle daha az atık üretmeye
çalışmak, daha sonra onları değerlendirmek için en uygun yolu bulmak,
onarıp yeniden ya da başka bir amaçla kullanmaktır. Ayrıca geri
kazanımla yeni maddelerin üretiminde kullanılması için çaba harcamak,
başka bir çare kalmadığında da çöpe atarak çöp alanına göndermektir.
HİDROJEN ENERJİSİ:
Hidrojen
yeryüzünde en çok bulunan elementtir ve yanması sonucunda yüksek
miktarda enerji açığa çıkar. Ancak hidrojen doğada tek başına bulunmaz.
Diğer bileşiklerin yapısında bulunur. Bu yüzden elde edilmesi için
enerji kullanılması gerekir. Günümüzde hidrojen, fosil yakıtlar
kullanılarak elde ediliyor. Bu yüzden hidrojen elde edilirken
karbondioksit ile çevreyi kirleten diğer maddeler de açığa çıkıyor. Oysa
hidrojen, su ve biyokütle gibi kaynaklardan da elde edilebilir.
Hidrojen çevre dostu bir enerji kaynağıdır. Hidrojen enerjisinden daha
verimli bir şekilde yararlanmak için çalışmalar tüm dünyada devam
etmektedir. Ülkemizde de hidrojenin enerji kaynağı olarak kullanılması
ile ilgili “Hidrojen Enerjisi Teknolojileri Merkezi”, TÜBİTAK (Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu), BOREN (Bor Araştırma
Enstitüsü), TAEK (Türkiye Atom Enerjisi Kurumu), MTA (Maden Teknik ve
Arama Genel Müdürlüğü) gibi araştırma kuruluşlarında çalışmalar
yapılmaktadır.
Artık
bazı otomobiller, hem benzin hem de hidrojenin kullanıldığı hibrit
(melez) yakıt yöntemiyle çalışabilmektedir. Böylece açığa çıkan kirli
gaz miktarı sadece benzin kullanan araçlara göre % 30-40 oranında
azaltılabilmektedir.
-ÜNİTE ÖZETİ-